Türkiye şartlarında geleneksel/tarihsel oy verme davranışı nasıl bir kompozisyon ortaya çıkarır?
1- Türkiye’de merkez sağ AK Parti tarafından temsil edilmektedir ve tarihsel potansiyelinin en kötü haliyle bile %35’in altına düşmesi mümkün değildir. 7 Haziran seçimleri %41’e kadar gerileyen bir resim ortaya çıkarsa da bu sadece partiye verilen bir mesajdır ve sadece bir kaç ay içerisinde yeniden %49’u aşmak çok zor olmamıştır. %49 Parlamenter sistem şartları içerisinde büyük bir zaferdir; belirgin ve tartışmasız bir üstünlükle tek parti iktidarını garantilemiştir. Meclisin kontrolünü tamamen ele geçirmek ve tek parti iktidarını oluşturmak için parlamenter sistemlerde (%10’luk barajın etkili olması ve uygun dağılım halinde) yaklaşık %35+ oy oranı yeterli olabilmektedir. Yani sistemin en büyük partisi için iktidar olmak çok daha kolaydır ve diğer partilere göre büyük bir avantajla seçime girilmektedir. Bir başka deyişle Parlamenter sistem Ak Parti için Türkiye’de uzunca bir süre kesintisiz ve risksiz bir iktidarı garanti etmiş durumdadır. Bu mevcut politik, ekonomik ve bürokratik mimarinin devamlılığı demektir ve Ak Partinin yıllar içinde kurduğu düzenin en büyük güvencesi parlamenter sistemdir.
Kurulu düzeni kim değiştirmek ister? Muhalifler mi, yoksa sistemi 15 yıldır elinde tutan ve şekillendiren iktidar partisi mi?
2- Bugünkü sistem, 15 yıllık Ak Parti iktidarının katkısıyla mutlak surette süregiden iktidarın elinde şekillenmiş bir sistemdir. Ülkemizde iktisadi kaynakların kullanımından, bürokratik mekanizmaların şekillenişine, üniversitelerden medya iletişim sistemlerine kadar görülen belirgin bir iktidar izi vardır ve muhalefetin beslenebileceği fazlaca bir kaynak bulunmamaktadır. 15 yıllık yönetimin kendi iş dünyası, kendi bürokratları, kendi ilim-bilim havuzları, kendi medyası doğal olarak oluşmuştur. Bunun inşaası zaman almıştır ve alternatif siyasi aktörlerde devrimsel bir
değişiklik olmazsa parlamenter sistem içinde minimal düzeyde değiştirilmesi bile teorik olarak en az bir o kadar zamana ihtiyaç gösterir.
Devrimsel değişiklikler de, ya darbeler kanalıyla ya da kontrolsüz/frensiz Başkanlık Sisteminin sağlayacağı yetkilerle mümkündür. 1 oyla kazanılan bir başkanlık yetkisi bile yargıdan bürokrasiye, ekonomiden eğitime kadar bütün alanlarda tek imza ile sağlanan güç aktarımına izin verebilecektir. Parlamenter Sistemde nispilik ; Başkanlık Sisteminde mutlaklık vardır. + 1 oy “mutlak” gücü getirir. (ABD’deki seçim modeli ya da benzerinin uygulanması halinde coğrafi oy dağılımı da belirleyici olabilir ve yarıdan daha az oyla başkan seçilmek de mümkündür.)
Başkanlık Sisteminin kurulu düzene yönelik tehditi ne olabilir?
3- Parlamenter Sistem (eğer tek parti iktidarı kurulamazsa) seçimlerden sonra, Başkanlık Sistemi ise seçimlerden önce koalisyon gerektirir. Parlamenter Sistemde barajların varlığı küçük partilerin talep ve pazarlık imkanlarını ortadan kaldıran bir durumdur, oysa Başkanlık Sisteminde 1 oy çok önemlidir ve her parti seçim öncesi koalisyonu için çeşitli taleplerini masaya koyacaktır. Başkanlık seçimi her şekilde 2’ye ayrılan bir siyasal harita ortaya çıkaracak ve Ak Parti liderliğindeki (Erdoğan demek daha doğru) blokla diğeri arasında kıyasıya bir yarış oluşacaktır. Yarışı bugünkü muhalefetin kazanması demek, müesses düzenin tek bir imza ile yok edilerek yeni baştan inşası demek olacaktır.
Yeni Başkan yargıyı, emniyet teşkilatını, bürokrasiyi yeniden inşa etme imkanı bulduğu anda, elindeki bütün imkanları kullanarak kendisinden öncekileri yıkmaya çalışacaktır. Bunun yeni suçlamalar, yeni mahkemeler, kamulaştırmalar, siyaset yasakları şeklinde tezahür etmesi şaşırtıcı olmaz. Ak Partinin bütün tamamlayıcı parçaları hedef haline gelir ve rövanşist bir yaklaşımın gelişmesi halinde ülkede kaos ve huzursuzluk başgösterir. Kaldı ki parlamenter sistemde %10’u aşan bütün partilerin sistemde rol oynaması mümkün iken Başkanlık Sisteminde %49.9’luk bir kesimin bir sonraki seçime kadar legal zeminde faaliyet göstermesi mümkün olamayacaktır.
Meclisin rolü önerilen sistemde semboliktir ve başkanın elindeki fesih yetkisi kötüye kullanmaya açıktır. Bu noktada iktidarın dışında kalan, muhalif kitlenin çok daha gergin ve şiddete meyyal hale gelmesi şaşırtıcı olmaz. Yani her halukarda toplumun yarısı sistem dışında kalacağından sokaklar normalden daha gergin, ve düzen daha kırılgan olacaktır.
Ak Parti bu şartlarda nasıl bir iktidar yolu oluşturabilir?
4- Ak Parti’in parlamenter sitemde tek başına iktidar olma şansı en kötü şartlarda bile çok yüksektir. Elindeki potansiyel tek başına iktidar olamasa bile iktidar ortağı olarak kalmasını sağlamaya yetecektir. Oysa Başkanlık sisteminde seçim öncesi koalisyon yapmak zorundadır ve etkisi ve gücü kendisinden çok daha küçük partilerle aynı düzeye gerilemektedir. MHP ya da HDP gibi partiler ellerindeki oynaklık/esneklik imkanı sayesinde Ak Parti’den çok daha etkin pozisyona geçebilecektir. Başkanlık sisteminde oy potansiyelinin büyüklüğü değil marjinal faydası esastır. 15 yıldır tek başına iktidar olan Ak Parti kendi eliyle kendisini koalisyona girmek zorunda bırakmaktadır.
Peki Yenikapı mitingi sonrası ne oldu da gündemden kalkan Başkanlık Sistemi aniden Devlet Bahçeli’nin önerisi ile masaya geldi?
5- 15 Temmuz felaketi ve ardından Yenikapı mitingi sonrası Tayyip Erdoğan’ın toplumsal onay oranı %70’in üzerine çıkmıştır. Ülkenin siyasi lideri, parlamenter sistemin sürüyor olmasına rağmen elindeki yetkileri oldukça geniş yorumlayarak, bir başkanlık sistemindekinden çok daha etkin bir konuma ulaşmıştır. Buna karşın darbe sonrası ilan edilen OHAL ve Milliyetçi cephenin kurulması girişimleri Bahçeli’nin çağrısı ile farklı bir evreye gelmiştir. Bahçeli’nin hamlesi matematik hesaplarla belirlenmiş bir adımdır. Başkanlık sisteminin masaya gelmesi ile birlikte Erdoğan eski onay oranlarına doğru hızla gerilemiş ve bugünkü ölçümlerde %50’ler seviyesine yaklaşmıştır. Diğer yandan da 7 Haziran seçimlerinde Ak Partiye en fazla oy kaybettiren noktalardan birisi olarak altı çizilen Başkanlık Sistemi tartışmaları, toplumun sandığa gitmekten yorulduğu bir referandum ortamında yeniden gündeme gelmiştir. MHP’nin iç muhalefetin gücü nedeniyle bölünmüşlüğü aşikardır ve baraj altında kalma riski de vardır. Bahçeli, Başkanlık Sistemi önerisiyle hem Erdoğan’ın en güçlü ve güvenilir destekçisi haline gelmiş; hem de siyasal sistemi (uzun yıllardır zaten böyle) kaos/düzen sarmalına sıkıştırarak kendisini bir sonraki başkanlık seçiminde anahtar noktasına getirmiştir. Bu durum, Başkanlık Sisteminin kabul edilmiş olması halinde, elindeki oy potansiyeli barajın altında olsa bile başkanı belirleyecek yetkiyi kendisine vermektedir. 2019 seçimlerinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’nın adaylığını engelleyebilme ve alternatif aday önerme gücünü kendisine sağlayan bir durumdur bu. Başkanlık Sistemindeki aday ya kendisinin de katılacağı bir pazarlıkla belirlenecek ya da muhalefet tarafına geçerek Ak Partiyi %50’nin altına doğru itme imkanına kavuşabilecektir. Yani başkan adaylarından en az biri her halükarda Bahçeli’nin katkısıyla belirlenecektir.
Müesses nizamın kurucusu ve lideri konumundaki iktidar partisinin seçimi kaybetme lüksü yoktur; kaybederse herşeyi kaybetme riski bulunduğundan pazarlıkta güçlü taraf Bahçeli olacaktır.
Başkanlık sisteminin başka yan etkileri de olur mu?
6- Başkanlık Sisteminin en önemli tamamlayıcı parçası yerinden yönetim/eyalet sistemiyle tamamlanmasıdır. Dar bölgeli seçim sistemi de buna ilave edilebilir. İçerik açısından HDP’nin bu sisteme karşı çıkması mantıksızdır; zira uzun zamandır yerel yönetimler ve özerklik konusu parti programlarının bir parçasıdır. Ancak yapısal olarak arzulanan bir yönetim sistemini sağlasa da bu Kürt siyasi hareketini diğer küçük partiler gibi büyük koalisyonların içinde eritecek bir durumdur.
Buna mukabil bölgesel ve yerel otoriteler açısından siyasi merkezle yerel otoriteyi aracısız bağlayan yeni bir güç dağılımı kaçınılmazdır. Siyaset, yerel siyasi yapılarla merkez arasındaki etkileşim üzerinden şekillenecektir. TürkiyeBüyük Millet Meclisi bu bağlamda güçlü bir temsil platformu olma niteliğini yitirirken, yerel meclisler güç kazanacaktır. Bu da Kürt siyaseti için arzu edilen bir durumdur.
Peki Başkanlık Sistemine karşı en güçlü muhalefet ayağını oluşturan CHP’nin kayıp kazanç hanesi nasıl?
7- 1950’den bu yana CHP’nin tarihsel misyonu iktidardan çok muhalefet gücünü kurmak olmuştur. Nitekim oy potansiyelinin bugün bile %30’ların üzerine çıkması (iyi ihtimalle) pek mümkün görünmemektedir. Uzun yıllardır muhalefet durumunda olması nedeniyle de devlet kaynaklarından uzak, finansal açıdan yetersiz ve iktidara hazır bir bürokratik sızmadan muaf durumdadır. Yani CHP’nin bir iktidar alternatifi olarak yükselmesi parlamenter sistemde mümkün değildir. Buna karşın Başkanlık Sisteminin kabul edilmesi halinde muhalif/öteki bloğunun en güçlü partisi ve lideri olarak konumlanması kaçınılmaz olacaktır. Bloklaşmanın dinamiği etnik, ideolojik ve mezhepsel faktörler olmaktan uzaklaşıp “ötekilik” eksenine yerleştiğinde muhalif koalisyonun oy potansiyeli genişleyecektir. Yani Başkanlık Sistemi CHP’nin iktidara (ortaklarıyla) gelebilmesi için tek yoldur. Kaldı ki bugün içine girilen referandum süreci CHP açısından büyük bir fırsattır; Tayyip Erdoğan’nın gücünü referandumda hayır çıkartmak yoluyla “kısmen” yada evet çıkması halinde 2019’daki başkanlık seçimi yoluyla “tamamen” yok etmesi mümkün olabilir. Referandumla başlayacak ikili yarılma bundan sonra süreklilik arz edecek ve CHP’nin liderlik ettiği blok (muhtemelen bundan sonra ‘Cumhuriyetçiler’ olarak tanımlanacaktır) Erdoğan’ın liderlik ettiği(muhtemelen ‘Muhafazakarlar’ olarak tanımlanacaktır) blokla mücadele edecektir.
Neden?
8- Montesquieu’dan bu yana kuvvetler ayrılığı prensibine dayanmayan her sistemin özgürlükleri kısıtlayacağı fikri üzerinde genel bir kabul oluşmuştur. İnşa edilen Başkanlık/Cumhurbaşkanlığı sistemi eğer fren ve denge sistemini çok güçlü bir biçimde içinde barındırmıyorsa gücün tek merkezde toplanması kaçınılmaz olacaktır. ABD’de fren denge mekanizmasının en güçlü şekilde kurgulandığı iddia edilen bir modelde bile Trump tarzı bir yöneticinin yüzyılların sistemini nasıl bir kaosa sokabileceğini görmek mümkündür. Türkiye’de önerilen model de ise iktidar mutlak olarak başkanlık makamında konsantre olacaktır. Bunun anlamı şudur; “Parlamenter Sistemde asla ele geçirilemeyecek olan bir güç Başkanlık Sistemiyle mümkün olabilecektir. Üstelik bu güç “kurulu sistemi bir kaç gün içinde yerle yeksan edebilecek bir olanağın yeni başkanın eline verilmesi anlamını taşıyacaktır.”
Özetle bugünkü “Parlamenter Sistemi destekleyen muhalefet” ve “Başkanlığı destekleyen Ak Parti” denklemi yanlış kurulmuştur; tuhaftır!
Kurulu güç mimarisinin sürdürülmesini sağlayacak mekanizma Parlamenter Sistemde; kurulu gücü yıkacak sistem ise Başkanlık’ta mevcuttur.
Prof.Dr.Deniz Ülke ARIBOĞAN
Oxford Üniversitesi CRIC (Centre for the Resolution of Intractable Conflict)
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi